İktisat Bölümü Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe TÜRKİYE’DE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI İLE EKONOMİK BÜYÜME ARASINDAKİ İLİŞKİNİN FOURIER YAKLAŞIMI İLE ANALİZİ(Gazi Kitabevi, 2021) YıldızGelişmekte olan ülkelerin kalkınmasının önündeki en önemli engel sermaye birikimlerinin yetersiz olmasıdır. 1990’lı yıllarda hızlanan küreselleşme ile birlikte dünya üzerinde sınırlı düzeyde olan sermaye ülkeler arasında dolaşmaya başlamış ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları (DYSY) önem kazanmıştır. Böylece bir işletmenin başka bir ülkede tesis kurarak üretim yapmasını ya da var olan bir üretim tesisini satın almasını ifade eden DYSY’nin akım düzeyi dünya genelinde artış eğilimine geçmiştir. Çünkü küreselleşme ile birlikte sermaye hareketi kontrolleri kaldırılmış, teknolojide gelişmeler yaşanmış, işgücü ve hammadde maliyetleri düşmüş, dünya çapında özelleştirmeler hızlanmış, mali teşvikler artmış, vergi oranları düşmüş ve makroekonomik ve politik istikrar yaşanmaya başlanmıştır.Öğe THE VALIDITY OF WAGNER'S LAW: THE CASE OF TURKEY WITHIN THE FRAMEWORK OF THE MUSGRAVE AND MANN MODELS(Gazi Kitabevi, 2021) Yıldız, Ş.The relationship between public expenditures, one of the most important tools of fiscal policy implemented by governments, and GDP (gross domestic product) is very important for the decisions of policymakers. In this context, this relationship has been among the subjects studied since the 19th century and has been discussed in many studies. One of the studies is Wagner's Law.Öğe BAYBURT İLİ LOJİSTİK STRATEJİK PLANI VE LOJİSTİK MERKEZ FİZİBİLİTE PROJESİ(2017) Yıldız, Şaduman; Özden, Erdemalp; Battal, Fetullah; Kılıçaslan, ŞenolDoğu Karadeniz ile Doğu Anadolu'yu birbirine kara yolu ile bağlayan üç tünel açılmaktadır. Bu yolların amacı Kuzey-Güney ekseninde taşımacılığı iyileştirmek, kapasiteyi artırmak ve maliyetleri düşürmektir. Doğu-Batı ekseninde ise yüksek hızlı tren ve yeni hava alanları açılması ile yüksek hızlı ulaşım imkanı sağlanmaktadır. Diğer yandan İyidere Limanı sayesinde Kars-Tiflis-Bakü demir yolu üzerinden Çin’den gerçekleşecek demir yolu sevkiyatlarının deniz yolu ile Tuna üzerinden Avrupa’ ya ulaştırılması mümkün olacaktır. Proje yukarıda bahsi geçen yatırımların kesişim ve odak noktası olan Erzincan-Bayburt-Erzurum illerinin bu yatırımlardan mümkün olduğunca faydalanmasını sağlamak için gereken ek yatırımların neler olduklarını ve bu yatırımların fizibilite çalışmaları öncesinde ele alınması gereken sorunların belirlenmesini amaçlamaktadırÖğe SOLOMON ASH UYUMLULUK DENEYİ VE BİREYLERİN KARAR VERME TARZLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ (TÜRKİYE ÖRNEĞİ)(2018) Yıldız, Şaduman; Battal, Fetullah; Çınar, Ertuğrul; Kılıçaslan, ŞenolAsch, 1955 yılında yaptığı uyma deneyinde bireyin karar verirken çevresindeki insanların ne derece etkili olduğunu saptamaya çalışmıştır. Deneyde katılımcılara bir çift kart gösterilir ve bu kartlardan birinde farklı uzunlukta üç çizgi, diğerinde ise tek bir çizgi vardır. Deneklerden, tek çizgiyi, diğer karttaki çizgilerin uzunluklarıyla karşılaştırması istenmiştir. Deneklerin %31,8'i gösterilen iki çizgiden uzun ve kısa olan çok açık belli olduğu halde, gruba ters düşmemek için grubun söylediği cevabı tekrar etmiştir. Deneklere neden yanlış cevap verdikleri sorulduğunda, denekler grubun cevabının yanlış olduğunu bildiklerini ve fakat gruptan dışlanmamak, alay edilmemek için gruba uyduklarını söylemişlerdir. Şerif'in deneyinde denek grup normunu benimseyerek, içselleştirmektedir. Asch deneyinde ise denek, davranış düzeyinde gruba uymakta, fakat içselleştirme, diğer bir ifadeyle tutum değişimi ya da benimseme söz konusu olmamaktadır. Bu araştırmalarda görülmüştür ki, bireyin sosyal etkiye uyma davranışı göstermesinde ortamsal etkenler önemli yer tutar. Grubun büyüklüğü, grubun söz birliği, mevki ve saygınlık, yüz yüze olma gibi etkenler uyma davranışının ortaya çıkmasında etkilidir. Dolaysıyla da biz bu projede literatürde ki bu çalışmanın bir benzerini oluşturarak karar verme mekanizmasında olan Bayburt Üniversitesi öğrencilerinden oluşan örneklem grubunun dışardan gelen basit ve sistematik manipülasyonlara nasıl tepki verdiklerini ilk defa uygulamalı olarak incelemeye çalışacağız. Bunu yaparken yine kayıt altına alacağımız karar verme durumlarını bir ölçek yardımıyla da eş güdümlü olarak test edeceğiz.Sonuç olarak da uygulamalı cevaplar ile ankete verilen cevaplar arasında bir modelleme yaparak Bayburt Üniversitesinde öğrencilerin karar verme biçimlerinin manipülasyona ve çevreye göre nasıl bir tepki verdiğini ölçmeye çalışacağız.Öğe Macroeconomic Effects of Openness(2019) Yıldız, ŞadumanLiberalization policies began to be implemented around the world after 1980, and countries’ economies were rapidly affected by these policies. Consequently the concept of openness became increasingly important in terms of the countries’ economies. Hence, the openness that provides important information on the integration of countries into the world, is the subject of many macroeconomic changes within those countries. In this study, firstly, the concept of openness is explained, and a conceptual framework is presented. Secondly, it attempts to explain theoretically the effects of openness on economic growth, inflation, unemployment, real exchange rate, external debt, and productivity.Öğe The Macroeconomic Effects of Increase in Imported Crude Oil Prices(2018) Yıldız, ŞadumanSince the Second World War (WWII), oil has become one of the most significant sources of energy (Brini & Jemmali & Farroukh, 2016: 1). Therefore, economists have been closely interested in the empirical evidence that the increase in import crude oil prices may be related to macroeconomic performance. In other words, this interest goes back to the 1970s, when import rates of oil were too high, unprecedented deterioration in international oil markets was seen and the US had a weak macroeconomic performance. Thus, these experiences in the 1970s played an important role in discussing the relationship between imported crude oil prices and macroeconomics. Then the collapse of oil prices in 1986, the 1990-1991 Gulf War, the explosion of oil prices in 2000, and the 2003 Invasion of Iraq increased the significance of this issue (Barsky & Kilian, 2004: 115). It has been estimated that oil reserves, one of the most important raw materials that are widely used in today's economy and which cannot be renewed, will run out in the late 21st century (Yetkiner & Berk, 2008: 1). Products which prominently feature oil are common in transportation, energy production and production of chemical goods. For this reason, oil price is one of the key prices in the international economy and is widely used as a reference value for other energy sources (Korhonen & Ledyaeva, 2008: 5). Oil prices are among the most significant factors which affect the economic performance of the world and individual countries since every sector in the economy is directly or indirectly connected to oil, which is one of the main energy sources. Therefore, the higher the price of imported crude oil and the longer it lasts, the greater the impact on macroeconomics. In addition, as the share of oil spending in an individual country increase in GDP, and the country's ability to access alternative sources of energy other than oil decreases, the negative impact of imported crude oil prices on the economy increases. Macroeconomists have defined changes in oil prices as a major paradox for global shock which can be both a major source of economic volatility and can simultaneously affect most economies (Amin et al., 2015: 2). In this context, many researchers intensively discuss the relationship between oil prices and macroeconomic fluctuations. As oil prices are constantly changing, they have a significant effect on macroeconomic variables such as inflation and output (Wang & Carlos, 2017: 2). Therefore, the effect of change in the price of imported crude oil, which constitutes the most important source of energy for meeting rising demand on economic indicators as a result of technological development and population growth rate should be examined well (Abdioğlu & Değirmenci, 2016: 331). On the other hand, many researchers argue that the negative effects of increases in imported crude oil prices on the economy may be stronger than the positive effects of the decrease in oil prices on the economy (Ben et al., 2016: 138). In this context, the relationship between the increase in imported crude oil prices and macroeconomics has aroused the interest of researchers and policy makers, especially in the last four decades (Abdulkareem & Abdulhakeem, 2016: 1). In this study, the effects of imported crude oil prices on macroeconomics have been researched. In this direction, firstly, the definition of oil and the characteristics of the oil market have been addressed and the macroeconomic effects of increase in imported crude oil prices have been discussed.Öğe Sürdürülebilir Kalkınma Anlayışı Kapsamında Döngüsel Ekonomi Yaklaşımı: Atık Yönetimi ve Sıfır Atık(İmaj Yayınevi) Yıldız, ŞadumanSanayileşme ve teknolojik gelişme ile birlikte ortaya çıkan nüfus artışı ve hızlı kentleşme, dünya genelinde üretim, pazarlama ve tüketim faaliyetlerini artırarak çevre üzerinde baskıya yol açmaktadır. Söz konusu bu faaliyetlerdeki artış oluşan atık miktarını artırarak çevre ve insan sağlığını tehdit etmektedir. Bu şartlarda artan çevre bilinci ile birlikte dünya çapında atık yönetimini de kapsayan çevre koruma politikalarına öncelik verilmeye başlanmıştır (Kaçtıoğlu ve Şengül, 2010: 89- 90). Nitekim özellikle Birleşmiş Milletler öncülüğünde önemli toplantılar ve konferanslar yapılmış ve bunların sonucunda Birleşmiş Milletler 1983 yılında “Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunu kurmuştur. Söz konusu bu komisyon Sürdürülebilir Kalkınma kavramını “Gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama olanaklarını ellerinden almadan, şimdiki nesillerin ihtiyaçlarının karşılanması” şeklinde tanımlamıştır. Sürdürülebilir kalkınma anlayışını mevcut doğrusal ekonomi ile gerçekleştirmek mümkün olmadığı için uluslararası alanda alternatif yaklaşım arayışı içine girilmiş Sürdürülebilir Kalkınma, Yeşil Ekonomi, Mavi Ekonomi ve Döngüsel Ekonomi kavramları ortaya çıkmıştır (Önder, 2018:197). Sürdürülebilir kalkınmanın amaçlarına ulaşmasını sağlayacak olan bir üretim modeli olarak düşünülen döngüsel ekonomi yaklaşımı, atık maddelerin geri dönüştürülerek ekonomiye yeniden kazandırılması olarak ifade edilmektedir. Nitekim doğrusal ekonomide atık olarak tanımlanan unsur döngüsel ekonomide kaynağa dönüştürülerek atık oluşumunun önlenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda döngüsel ekonomide atık yönetimi ve sıfır atık yaklaşımları ön plana çıkmaktadır. Döngüsel ekonomi yaklaşımı içinde yer alan atık yönetiminin amaçları sürdürülebilir kalkınmanın amaçları içine dahil edilmiştir. Söz konusu bu durum, atık yönetiminin stratejik önemini vurgulamaktadır. Bu nedenle atık yönetimi için amaçların belirlenmesi ve izlenmesi sürdürülebilir kalkınma amaçlarına ulaşmanın önemli bir parçasıdır (Wilson vd., 2015: 293). Döngüsel ekonomide kaynak olarak ele alınan atık; üretim, tüketim ve diğer faaliyetler sonucunda ortaya çıkan ve artık gereksiz olan ve uzaklaştırılmak istenen her çeşit madde olarak tanımlanmaktadır. Katı atıklar; evsel, endüstriyel, tarımsal ve bahçe, inşaat ve moloz, tehlikeli, tıbbi ve özel (radyoaktif ve lastik) atıklar şeklinde sınıflandırılmaktadır. Teknolojik ve sosyal gelişmelere bağlı olarak zamanla atıkların ortaya çıkış şekilleri ve çeşitliliği değişiklik göstermiştir. Bu bağlamda bir bölgedeki atık miktarlarına ve türlerine bakılarak söz konusu bölgede yaşayan halkın tüketim alışkanlığı ve geçim kaynağı gibi insani gelişmeyle ilgili birçok bilgi edinilebilir (TÜDAM Değerlendirilebilir Atık Malzemeler Sanayiciler Derneği, 2016: 1). Nitekim atık küresel bir meseledir. Uygun bir şekilde ele alınmadığında atıklar, halk sağlığı ve çevre için bir tehdit oluşturur. Söz konusu bu süreç doğrudan toplumun üretim ve tüketim biçimiyle bağlantılı bir süreçtir (Wilson vd., 2015: 1). Döngüsel ekonomi yaklaşımı için önemli bir kavram olan sıfır atık; kaynak kullanımında verimliliği artırma, etkin atık toplama sistemini kurma, ortaya çıkan atık miktarını azaltma, israfı engelleme ve atık geri dönüşümünü sağlama amaçlarını güden bir yaklaşımdır. Bu yüzden günümüzde dünyada bireysel, kurumsal ve belediye genelinde benimsenmiş olan “sıfır atık” yaklaşımının yaygınlaşması için çabalar harcanmaktadır. Küresel ölçekte, her gün daha fazla kirlilik ve atık üretilmekte ve ekosistem üzerindeki baskı artmaktadır. Söz konusu bu miktarın nüfus artışı, artan gelir ve kentleşme ile paralel olarak artacağı öngörülmektedir. OECD’nin 2011 yılında yapmış olduğu bir çalışmaya göre, yıllık atık miktarının 3.4 – 4 milyar m3 olduğunu ve bu miktarın dünya genelinde çıkarılan hammaddelerin beşte birinin atığa dönüştüğünü göstermektedir. Ayrıca Dünya Bankası’nın yapmış olduğu bir çalışma ise, mevcut 1.3 milyar ton evsel atık miktarının 2025 yılına kadar 2.2 milyar tona ulaşacağını göstermektedir (Sapmaz Veral, 2019: 19). Bu çalışmada sürdürülebilir kalkınma için temel koşul olan döngüsel ekonomi yaklaşımı ve döngüsel ekonomi yaklaşımı kapsamında atık yönetimi ve sıfır atık kavramları araştırılmaktadır.Öğe Küreselleşme ve Para Politikası(2016) Yıldız, Şaduman; Akgül, Sevim“Küreselleşme ve Para Politikası” başlığı ile küreselleşme ile para politikasının geçirdiği süreçler anlatılmaktadır. Bu bağlamda dünya ekonomisinin son 40 yıldır küreselleşme sürecine girdiğini, küreselleşmenin ortaya çıkmasına sebep olan gelişmelerin; 1970’lerde ortaya çıkan Petrol Krizisonucunda dünya ekonomisinde önemli büyümelere yol açan Bretton Woods siteminin çökmesi, diğerinin ise ikinci dünya savaşından sonra başlayan soğuk savaşın 1991 yılında bitmesi olarak belirtilmektedir. Bir başka dönüşüm ise dünya genelinde ekonomik ve finansal koşullardaki değişimlerin, ülkelerin merkez bankalarının ulusal ekonomilerinde fiyat istikrarını ve sürdürülebilir büyümeyi sağlama yeteneklerini devam ettirip ettiremeyecekleri sorusu ile sıkı bağlantılı olduğudur. Küreselleşme sürecinde her ülke parasal istikrar, etkin bir finans sistemi makroekonomik disiplin ve daha rekabetçi piyasa mekanizmasından oluşan temel şartları sağlamak zorundadır. Çalışmanın amacını yazarlar kısaca; yüzyılın en önemli oluşumlarından biri olan ve yaşamımızın her alanını kapsayacak şekilde hızlı bir şekilde gelişen küreselleşmenin para politikası üzerindeki etkileri olarak açıklamaktadırlar.Öğe Türkiye’deki Bölgesel Dengesizlik ve Tra1 Bölgesi Üzerine Bir Değerlendirme(2018) Ersungur, Şaban Mustafa; Takım, Abdullah; Yıldız, ŞadumanBir ülkenin bölgeleri arasında ekonomik gelişmeden kaynaklanan her türlü eşitsizlik bölgesel dengesizlik olarak ifade edilmektedir. Gelişmiş veya gelişmekte olan hemen her ülkede az ya da çok olarak bölgesel dengesizlik vardır. Türkiye açısından da bölgesel dengesizlik önemli bir sorun olarak devam etmektedir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren ülkemizin bölgeleri arasında var olan gelişmişlik farkları zaman içerisinde giderek artmıştır. Çalışmamızda bölgesel dengesizlik kavramından hareketle Türkiye’de bölgelerin sosyo-ekonomik gelişmişlik göstergeleri verilerek İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırmasına göre oluşturulan Düzey 2 bölgelerinden TRA1 (Erzurum, Erzincan, Bayburt) Bölgesi için bir değerlendirme yapılmış, gerek ekonomik ve gerekse sosyal göstergeler açısından bölgenin ülke geneli açısından geri sıralarda yer aldığı sonucuna ulaşılmıştır. Örneğin, Türkiye’de iller bazında en son hesaplanan SEGE 2011 Sosyo – Ekonomik Gelişmişlik Endeksi’ne göre bölgede yer alan illerden Erzincan -0.1056 ile 45. sırada, Erzurum -0.4327 ile 59. sırada yer alırken Bayburt ili ise -0.5946 ile 64. sırada yer almaktadır.Öğe Türkiye ile BRICS Ülkeleri Arasındaki Dış Ticaret Potansiyelinin Linder Hipotezi Çerçevesinde Değerlendirilmesi(2018) Yıldız, Şaduman; Künü, Serkan1961 yılında Staffan Linder tarafından geliştirilen Linder hipotezi, ülkeler arasındaki ticaretin kişi başına düşen gelir düzeyleri birbirine yakın olan ülkeler arasında gerçekleştiğini savunmaktadır. Bu hipotezi analiz etmek için kullanılan Linder değişkeni karşılıklı dış ticaret yapan ülkelerin kişi başına düşen gelirleri arasındaki farkı ifade etmekte ve bu hipoteze göre söz konusu ülkelere ait gelirler arasındaki fark azaldıkça ülkeler arasında ticaret yoğunluğu artmaktadır. Bu çalışmanın amacı, 1996 – 2016 döneminde Türkiye’nin BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ile yaptığı ihracat ve ithalatta Linder hipotezinin geçerliliği araştırmaktır. Söz konusu amaç doğrultusunda ihracat ve ithalattın bağımlı değişken olarak alındığı iki model ülkeler, firmalar gibi çeşitli kesit verilerin belirli bir zaman aralığı içinde bir araya getirilmesine imkan veren panel veri analizi kullanılarak ampirik olarak sınanmıştır. Türkiye ile BRICS ülkeleri arasında ihracat açısından Linder hipotezi geçerlidir. Buna göre, Türkiye ile BRICS ülkelerinin kişi başına düşen milli gelir düzeyleri arasındaki fark azaldıkça Türkiye’nin bu ülkelere yaptığı ihracat artmaktadır. Bir başka ifadeyle, Türkiye ile ticaret ortakları olan BRICS ülkelerinin gelirleri arasındaki %1 azalma, Türkiye’nin ihracatını %0.09 oranında artırmaktadır. Bu durum Türkiye ile BRICS ülkeleri arasındaki ticaretin endüstriler arası olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan BRICS ülkelerinin gelirlerinde meydana gelecek %1’lik bir artış ise Türkiye’nin ihracatını %2.867 oranında artırmaktadır. Türkiye ile BRICS ülkeleri arasında ithalat açısından ise Linder hipotezi geçerli değildir.Öğe Validity of Triplet Deficit Hypothesis for Turkish and The Relationship Between Triple Open Components and Growth: A Causality Analysis for 1990 - 2017 Period(2018) Yıldız, ŞadumanBu çalışmanın amacı, Türkiye’de 1990 – 2017 yılları arasında cari denge, yatırım-tasarruf dengesi ve kamu gelir-gider dengesinin oluşturduğu üçüz açık hipotezinin geçerliliğini ve üçüz açık bileşenleri ile büyüme arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Bu amaç doğrultusunda, öncelikle söz konusu değişkenler arasındaki ilişki açıklanarak teorik bilgiler sunulmuştur. Daha sonra üçüz açık hipotezinin geçerliliği ve üçüz açık bileşenleri ile büyüme arasındaki ilişki OLS yöntemleri ile çözümlenmiş Toda - Yamamoto (TY) nedensellik testi ile araştırılmıştır. Toda – Yamamoto (TY) nedensellik analizini yapabilmek için ilk olarak değişkenlere durağanlık testi yapılmakta ve maksimum bütünleşme sayısı (dmax) belirlenmektedir. Daha sonra, ele alınan değişkenler için optimal gecikme uzunluğu (k) ile modelin tahmin edilebilme derecesi [k+(dmax)] belirlenerek geliştirilmiş VAR modeli seviyesinde tahmin edilmektedir. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, Türkiye’de 1990 – 2017 döneminde üçüz açık hipotezi geçerli değildir. Ayrıca büyüme oranı ile cari açık, tasarruf – yatırım açığı ve bütçe açığı arasında büyüme oranından cari açığa doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi tespit edilmiştir. Elde edilen bu sonuç Türkiye’de büyümedeki artışla birlikte cari açığın da hızlı bir şekilde arttığı tezini desteklemektedir. Bu sonuç, Türkiye’de yürütülen para ve maliye politikalarının sadece büyümeyi artırma amacı gütmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca elde edilen bu sonuç, Türkiye de cari açığı artırmayan ve sıcak para girişlerinden ziyade teknolojik gelişmeye dayalı doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını teşvik eden yeni bir büyüme sürecine geçilmesi gerektiğini ifade etmektedir.Öğe Effects of Economic Growth on Democratization in Transition Economies A Panel Data Approach(Sosyoekonomi, 2009) Başar, Selim; Güllüce, Ali Çağlar; Yıldız, ŞadumanDemocratization had occurred in a long historical process and had developed itself by having different evolutions. It had been claimed that democratization was based on some social conditions until 1959. However, Lipset (1959) suggested that democracy is based not only on social conditions but also on economic growth. Relationships between economic growth and democratization have been a significant issue for many studies particularly in the last three decades. Within this study, the effects of economic growth on democratization have been investigated by using a panel data set for 1993-2005 periods for 24 transition economies. According to the estimating results, democratization process is positively affected by income level. Whilst democratization level is negatively affected by increasing population, the effect of inflation is ambiguous.Öğe İktisadi Büyümenin Demokratikleşme Üzerindeki Etkileri(Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2009) Başar, Selim; Yıldız, ŞadumanAraştırmanın Temeli: Demokratikleşme uzun bir tarihi süreç içinde ortaya çıkmış ve çeşitli evrimler geçirerek kendini geliştirmiştir. 1959 yılına kadar demokrasinin bazı sosyal şartlara bağlı olduğu ileri sürülmüştür. Ancak 1959 yılında, Lipset demokrasinin sadece sosyal şartlara değil iktisadi gelişmenin gerçekleştirilmesi şartına da bağlı olduğunu iddia etmiştir. Bu bağlamda demokratikleşme iktisadi büyüme ile gerçekleşen bir olgudur. Araştırmanın Amacı: Bu çalışma, Türkiye’deki iktisadi büyümenin demokratikleşme üzerindeki etkisini araştırmayı amaçlamaktadır. Yöntem: Farklı zaman dilimleri esas alınarak çeşitli modeller kurulmuş ve ampirik olarak sınanmıştır. Modellerde gelir düzeyi dışında demokrasi geleneğini temsil eden değişkenlere de yer verilmiştir. Ayrıca Türkiye’deki demokratik sürecin kesintiye uğradığı dönemler de tahminlerde dikkate alınmıştır. Bulgular ve Sonuçlar: Yapılan tahmin sonuçlarına göre, 1923 – 2003 döneminde Türkiye’de iktisadi büyümenin demokratikleşmeyi pozitif olarak etkilediği, fakat dönem uzunluğu kısaltıldığı zaman söz konusu ilişkinin her dönemde sürdürülemediği sonucuna ulaşılmıştır. Öneriler: Türkiye’de demokratikleşmenin sürdürülebilir hale getirilebilmesi için iktisadi büyümenin süreklilik arz etmesi gerekmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin iktisadi büyüme ve kalkınma süreci tekrar gözden geçirilmeli ve iktisadi büyümeyi destekleyici politikalar yeniden düzenlenmelidir. Ayrıca, enflasyon oranlarındaki artış demokratikleşmeyi olumsuz yönde etkilediğinden, enflasyon oranlarındaki artışın önüne geçilerek geleceğe yönelik iktisadi beklentilerdeki belirsizlik azaltılmalıdır. Son olarak toplumda demokratikleşme geleneğinin yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Bu nedenle eğitim ve öğretimin her kademesinde demokratikleşme bilincinin oluşturulmasına yönelik faaliyetler düzenlenmelidir.Öğe İktisadi Büyümenin Demokratikleşmeye Etkisi Üzerine Bir Araştırma(2012) Başar, Selim; Yıldız, ŞadumanDemokratikleşme uzun bir tarihi süreç içinde ortaya çıkmış ve çeşitli evrimler geçirerek kendini geliştirmiştir. 1959 yılına kadar demokrasinin bazı sosyal şartlara bağlı olduğu ileri sürülmüştür. Ancak 1959 yılında, Lipset demokrasinin sadece sosyal şartlara değil iktisadi gelişmenin gerçekleştirilmesi şartına da bağlı olduğunu iddia etmiştir. Bu bağlamda demokratikleşme iktisadi büyüme ile gerçekleşen bir olgudur. İktisadi büyüme ile demokrasi arasındaki ilişkiler özellikle son dönemlerde birçok araştırmaya konu olmaktadır. Bu çalışmada da 1993–2005 dönemine ait panel veri ile 59 ülke için büyümenin demokratikleşme üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla çeşitli modeller kullanılmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre ele alınan dönem, veri ve ülkeler açısından gelir düzeyi ve büyüme oranı arttıkça ülkelerdeki demokratikleşme süreci olumlu olarak etkilenmektedir. Çalışmada ayrıca literatürde yer alan ve demokratikleşmenin enflasyondan olumsuz olarak etkilendiğine dair görüşlere uygun sonuçlar elde edilmiştir. Elde edilen bir diğer sonuç ise beşeri sermaye artışının demokratikleşmeye katkıda bulunduğu yönündedir.Öğe Maliye Politikasının Özel Tüketim ve Bazı Sosyal Çıktılar Üzerindeki Etkiler(2016) Yıldız, Şaduman; Başar, SelimBu çalışmanın amacı, çeşitli ülke gruplarında maliye politikasının özel tüketim ve bazı sosyal çıktılar üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Bu amaçla 2000-2012 yılları arasında 26 yüksek, 17 üst-orta, 15 düşük-orta ve 12 düşük gelirli olmak üzere toplam 70 ülke ele alınarak çeşitli modeller oluşturulmuştur. Sonuçlara göre, düşük gelirli ülkeler dışındaki diğer gruplarda kamu harcamalarındaki artışın özel tüketimi artırdığı görülmüştür. Bulgulara göre, bütün ülke gruplarında eğitim için yapılan kamu harcamalarındaki artışın yükseköğretimde okullaşma oranlarını artırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Yüksek gelirli, üst-orta gelirli, düşük-orta gelirli ve düşük gelirli ülke gruplarında kamu harcamalarının artırılması cinayet oranlarını azaltmaktadır. Düşük gelirli ülke grubu dışındaki diğer gruplarda sağlık için yapılan kamu harcamalarındaki artış ölüm oranlarını, çocuk ölüm oranlarını azaltmakta, doğumda yaşam beklentisini artırmaktadır. Son olarak araştırmada ele alınan ülke gruplarından düşük gelirli ülke grubu dışındaki diğer gruplarda sağlık için yapılan kamu harcamalarının artırmaktadır. Düşük gelirli ülkelerde ise sağlık üzerine yapılan kamu harcamalarından ziyade KBGSYH'nın ve kentleşme oranının artırılması doğumda yaşam beklentisini artırmaktadırÖğe 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetim Kontrol Kanunu nun KMYKK Kamu Harcamalarını Artırma Etkisi Erzurum da Bir Uygulama(2011) Karabulut, Kerem; Yıldız, Şaduman; Durmuş, Savaş5018 sayılı Kamu Mali Yönetim Kontrol Kanunu’nun (KMYKK) 20/e maddesi, kamu kurumlarına ayrılan ödeneğin mali yıl içinde kullanılması gerektiğini öngörmektedir. Bu çalışmayla, ilgili uygulamanın harcamaları mali yıl sonunda artırıp artırmadığının test edilmesi amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda, Erzurum il merkezinde bulunan kamu kurumları yetkililerine anket uygulaması yapılmış ve sonuçlar SPSS programı vasıtasıyla analize tabi tutularak değerlendirilmiştir. Elde edilen ana bulgulara göre, 5018 sayılı KMYKK’nın ilgili mevzuatının mali yıl sonunda kamu kurumlarında harcama eğilimini artırdığı görülmüştür. Bu çerçevede, kamu harcamalarıyla ilgili mevcut uygulamanın daha rasyonel hale getirilmesi için nelerin yapılabileceği de anket sorularıyla tespit edilmeye çalışılmıştır. Buna göre, yılında kullanılmayan ödeneklerin iptal edilmemesinin en etkin yol olacağı saptanmıştır. Elde edilen tüm bulgular doğrultusunda sonuç ve öneriler getirilmeye çalışılmaktadır.Öğe The Time - Varying Natural Rate of Interest and Its Fundamental Determinants: Time Series Evidence from Turkey(2016) Şıklar, İlyas; Yıldız, Ümit; Çakan, SinanIn this study, by estimating the natural rate of interest, its relationship with key macroeconomic variables is analyzed using the time series data obtained from Turkey. As a first step, together with the natural rate of interest, the potential levels of output, prices and foreign exchange rate are estimated by using the Kalman Filter algorithm and then the related gap levels of each variable representing the deviations from their potentials are determined. As a second step of the study, theeffects of output, price and exchange rate gaps on the interest rate gap are analyzed by using cointegration and error correction methodologies and the causality relationship among variables are examined. The main conclusion of the current study is that there is significant causality relationship between the interest rate gap, output, price and exchange rate gaps.Öğe Macroeconomics Determinants of Sovereign Credit Ratings: Panel Data Analysis(2017) Yıldız, Ümit; Günsoy, BülentIn this study, it is investigated that relation between sovereign credit ratings determined by Credit Rating Agencies and macroeconomic variables. Within this framework, 105 countries graded by S&P, one of three well known Credit Rating Agencies, were analyzed by using Econometric Analysis of Panel Data. Ordered Probit and Ordered Log it were used as an econometric estimation technique and the countries were categorized as low and middle income countries and high income countries in the study. According to the estimation results, it was reached a conclusion that, Per Capita Income, Growth Rate, Inflation Rate, Government Debt, Budget Balance, Current Account Balance, are significant macroeconomic variables in terms of determining sovereign credit ratings for low income and middle income countries while they, Per Capita Income, Inflation Rate, Unemployment Rate, Government Debt, are significant macroeconomic variables in terms of determining sovereign credit rating for high income countries. On the other hand, it was reached a systematic relation between credit rating and neither Unemployment Rate for low income and middle income countries nor Growth Rate, Budget Balance, Current Account Balance for high income countries. In the analysis of 105 countries for all the common results of both estimation methods indicate that Per Capita Income, Inflation Rate, Budget Balance and Government Debt are key determinants of Sovereign Credit Ratings.Öğe Türkiye Kredi Risk Primindeki (CDS) Yapısal Kırılmaların Ekonometrik Analizi(2018) Dinç, Mehmet; Yıldız, Ümit; Kırca, MustafaKredi risk primi (CDS) finansal bir kredinin geri ödenmeme riskine karşı, belirli bir tutar karşılığında alacaklı tarafı koruma altına alan kredi türev enstrümanı şeklinde tanımlanmaktadır. CDS’ler kredi riskini eş anlı olarak göstermesi bakımından piyasa katılımcıları tarafından yakından takip edilen bir risk göstergesi olmakla birlikte, yatırımcılara da ülkelerin kredibilitesi hakkında önemli bilgiler sunar. Türkiye için hesaplanan CDS’lerde meydana gelen yapısal kırılmaların ve bu kırılmaların arkasında yatan ekonomik ve siyasi nedenlerin belirlenmesi bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Bu amaca yönelik olarak çalışmada, Ocak 2012 ile Aralık 2016 tarihlerini kapsayan ve 5 yıllık CDS baz puanına göre belirlen aylık CDS verilerinde yaşanan kırılmalar, çok kırılmalı birim kök testi yardımıyla belirlenmiştir. Testin sonuçlarına göre Türkiye’ye ait kredi risk priminde Nisan 2013, Eylül 2014, Haziran 2015 ve son olarak Şubat 2016’da anlamlı yapısal kırılmaların olduğu tespit edilmiştir. Bu tarihlerde yaşanan ekonomik ve siyasal olayların CDS üzerinde meydana gelen kırılmalarda etkili olduğu görülmektedir.Öğe Causality Relationship Between Transfer Expenditures and Labor Force Participation Rate in Turkey(2018) Ari, Yılmaz Onur; Yıldız, ÜmitTransfer expenditures do not make a visible change on national income, but cause transfer of some revenues between some individuals and institutions. Transfer expenditures are public expenditures that generate mobility in production due to the expenditures made by those who earn these revenues. In addition, transfer expenditures can be a factor that decreases unemployment in the economy as well as it can be a factor that increases unemployment. In this study, the relationship between transfer expenditure and labor force participation rate is analyzed for the period 1988-2017 using annual data. In this context, the Johansen Cointegration Analysis is firstly used to determine whether there is a longterm relationship between the two variables, followed by the Granger Causality Analysis is used for the investigate the causality relationship between the variables. In the study, it is concluded that there is a one-way causality relation from the transfer expenditures to the labor participation rate.