Yazar "Karaduman, Ruken" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe BİR KENDİNİ BULMA VE VAROLUŞUNU GERÇEKLEŞTİRME YOLCULUĞU: LÂMİ’Î ÇELEBİ’NİN VÂMIK U AZRÂ MESNEVİSİ(2023) Erzen, Mehmet Halil; Karaduman, RukenCarl Gustav Jung, bireyin yaşadığı topluma ait her şeyi hafızasına kaydettiğini söyler ve buna kolektif bilinçdışı adını verir. Kolektif bilinçdışına ait öğeler tüm insanlığın geçmiş deneyimlerinin ürünüdür ve nesilden nesile miras yoluyla aktarılmıştır. Jung’un takipçilerinden olan Joseph Campbell da kolektif bilinçdışı kavramı içerisinde yer alan kahraman arketipinden hareketle farklı milletlere ait mitsel ve efsanevi metinleri incelemiş; bunun neticesinde bahsi geçen metinlerin tamamında kahramanın benzer bir serüveni yaşadığı sonucuna varmıştır. Kahramanın yolculuğu şeklinde ifade edilen bu serüven, ana karakterin hem mecazen hem de reel olarak katettiği yolun döngüselliğini ifade etmektedir. Nitekim tekrar eden belli aşamaların ardından kahraman, başladığı yere dönmekte; olay örgüsü farklı gibi görünen hikâyelerde dahi kahramanın temel macerası benzer aşamalar içermektedir. Campbell’ın monomit olarak adlandırdığı, kahramanın döngüsel yolculuğunda katettiği aşamaların bahsi geçen anlatı türlerinde olduğu gibi mesnevi türünde de ortak olduğu görülmektedir. Bu bağlamda 16. yüzyıl aşk mesnevilerinden Lamiî Çelebi’nin Vamık u Azra Mesnevisi, monomitin çekirdek birimi olarak adlandırılan ayrılma, erginlenme ve dönüş aşamaları esas alınarak incelenmiştir.Öğe Cemşîd ü HurşîdMesnevisindeki Epizot veMotiflerin Türk HalkHikâyeleri ve MasallarıylaMukayesesi(2021) Karaduman, RukenSözlü anlatım yoluyla günümüze ulaşan halk hikâyeleri vemasallar, halk muhayyilesinde sentezlenen birçok kültürelunsuru ihtiva eder. Bu kültürel unsurların, yalnızca halkedebiyatı metinlerinde değil; klasik ve modern Türk edebiyatıürünlerinde de izlerini takip etmek mümkündür. Her edebigelenekte, önceki anlatılarla taşınan kültür birikimi, sosyalinanç sistemi ve yaşam tarzı sanatçı tarafından özümseniponun kendine has perspektifi ile yansıtılır. Özellikle klasik Türkedebiyatının tahkiye esasına dayalı nazım biçimlerinden olan mesnevilerde kadim anlatıların; inanışlar, mitler ve efsanelergibi kültürel miras ögelerinin etkileri yoğun biçimdehissedilmektedir. Bu durum şairlerimizin mesnevî formunuİran edebiyatı aracılığıyla tanıyıp kullanırken anlatılarını kendikültürleri ile özdeşleştirmeyi de başardıklarının birgöstergesidir. Ahmedî’nin 4798 beyitlik Cemşîd ü Hurşîd mesnevisi,edebiyatımızda tahkiye tekniği bakımından önemli bir yeresahiptir. Telif bir eser olan bu mesnevinin epizot ve motifleriaçısından ele alınıp Türk masalları ve halk hikâyeleri gibigeleneksel anlatı türleri ile benzerlik ve farklılıklarının tespitiçalışmamızın konusunu oluşturmaktadır. Bu makalede Türkkültürüne ait birçok halk hikâyesi ve masal incelenerek Cemşîdü Hurşîd’deki biçim ve işlev yönüyle tekrar eden epizot vemotifler bağlamında Dede Korkut Hikâyeleri, Elif ile Mahmut,Tahir ile Zühre, Raznihan ile Mahfiruze, Ferhad ile Şirin gibihalk hikâyelerinden ve Güneş Kızı, Kırk Oğlan, Altın Araba adlı masallardan örneklere yer verilmiştir. Ayrıca; metinlerarasındaki bağıntıları ortaya çıkarmak için mesnevinin olayakışı içindeki anlatımlar, zikredilen bu halk anlatı türleri ileözellikle kurgu dünyası, olağanüstülükler ve yapısal unsurlarnoktasında ihtiva ettiği benzerlikler üzerinden değerlendirmeyetabi tutulmuştur.Öğe FUZÛLÎ’NİN BİR MURABBASININ METİNDİLBİLİMSEL AÇIDAN İNCELENMESİ(2020) Karaduman, Ruken; İşimtekin, SonerMetindilbilim, metin merkezli edebiyat kuramları içerisinde ön plana çıkannispeten yeni bir metin çözümleme yöntemidir. Bu yöntem bir taraftanmetinsellik ölçütlerini sorgularken diğer taraftan da metin üreticiye dair biçemözelliklerini ortaya koyar. Özellikle, modern edebiyat metinlerinde örneklerinisıkça görmeye başladığımız metindilbilimsel analizler, eserin yapısını veiçeriğini belirleme hususunda belli bir noktaya ulaşmaya başlamıştır. Bunakarşın Klasik edebiyatımızda, metin eksenli inceleme yöntemleri, sondönemlerdeki yapısalcı ve ontolojik söylem çözümlemeleri dışında, genellikleşerh ve tahlil çalışmaları çerçevesinde devam etmektedir. Yapmış olduğumuzliteratür taramaları, Klasik edebiyat metinlerinde, metindilbilim kuramınıntüm yönleriyle ele alındığı bir çalışmanın eksikliğini göstermektedir. Bubağlamda ilk inceleme örneklerinden biri olan çalışmamızda, Klasik edebiyatmetinlerinin alternatif bir dilbilimsel inceleme yöntemi olan metindilbilimyaklaşımıyla kazandığı yeni boyutları ortaya koymayı hedefledik.Bu makalede, metnin bütününe yaklaşımı ile klasik belagat çalışmalarındanayrılan metindilbiliminin ortaya çıkışı, amaçları, metnin anlaşılmasınasunduğu katkılar üzerinde durulmuş ve Fuzûlî'nin mütekerrir bir murabbaörneği olan manzumesi metindilbilim ölçütleri esas alınarak çözümlenmiştir.Öğe Metinlerarasılık Çerçevesinde Lâmi’î Çelebi’nin Vâmık u Azrâ Mesnevisi(2021) Karaduman, RukenYazınsallık ölçütlerinden biri olan metinlerarasılık, bir metnin başka metin türleri ile arasındaki ilişki olarak\rifade edilebilir. Metinlerarasılık yöntemi ile metnin önceki metinlere dair taşıdığı izleri ve farklı metinler\rarasındaki bağıntıları tespit etmek mümkündür. Bu çalışmada, XVI. yüzyılda Lâmi’î Çelebi tarafından telif bir\reser olarak yazılan Vâmık u Azrâ mesnevisi metinlerarası ilişkiler bağlamında ele alınmakta; mesnevide gönderge,\ranıştırma, gizli alıntı gibi yöntemler çerçevesinde Türk, Arap, İran, Yunan ve Çin kültürlerine ait anlatı\runsurlarının işlenişleri irdelenmektedir. Vâmık u Azrâ’da hikâyenin başkahramanı Vâmık; başta Süleyman\rPeygamber olmak üzere İbrahim, Narkissos, Mecnun, Cemşîd gibi tarihî veya kurgusal şahısların çeşitli özellikleri\rile vasıflandırılmış, onların hikâyelerine yapılan anıştırmalar ile metinlerarası ilişkiler kurulmuştur. Ayrıca nerre\rismiyle ifade edilen pegasus benzeri varlıklar ve ejderhalar da yine çeşitli uluslara ait mitsel öğeler olarak söz\rkonusu eserde yer almaktadır. Metnin derinliğini artıran, okurun hayal ve kavrayış gücüne yönelik kurgulanmış\rbu anlatım unsurları eseri özgünleştirme, olay örgüsüne katkı sağlama, maceraya heyecan katma gibi pek çok\rfonksiyona sahiptir.Öğe Nefs, Akıl Ve Gönül Kavramlarını İd, Ego, Süperego Bağlamında Okuma Denemesi: Fuzûlî Divanı Örneği(2021) Karaduman, RukenÖzünde insanın anlamaya ve açıklamaya çalıştığı benliğini, bilim adamları ve sanatçılar, çoğu zaman farklı kavramları kullanarak aynı şekilde izah eder. Divan şairleri ise kadim bilgiler, öğretiler, inançlarla şekillenen söylemlerini -başka çağ ve coğrafyalarda bambaşka adlandırılmış olsa da- insana dair temel özellikleri esas almak sureti ile evrensel biçimde işlemişlerdir. Nitekim farklı disiplinlerin alanyazınından istifade edilerek yapılacak tahliller, klasik Türk şiirinin mantık ve evrensellik çerçevesi ile kuşatılmış bir bütünlük olduğunu göstermesi açısından önem arz etmektedir. Psikoloji bilimi ve psikanaliz çalışmaları da bu noktada klasik şiirlerde anlatılan insanı farklı bir bakış açısıyla değerlendirebilme açısından çeşitli imkânlar sunmaktadır. Psikanalizle ilgili önemli çalışmalara imza atan Freud, yapısal kişilik kuramı ile insan duygu ve davranışlarının id, ego, süperego diye adlandırdığı zihinsel yapıların etkileri sonucunda ortaya çıktığını ifade eder. Bu kuramla bilinçdışı istekler, dürtüler ve haz ilkesine bağlı hareket eden bir yapı olarak id, gerçeklikle bağlantı kurmaya çalışan, bilinçli denge mekanizması ego ve geleneksel değerlerin ve ideallerin içsel temsilcisi süperego (üstbenlik) sistematize edilerek açıklanır. İdin ahlak dışı istekleri ile süperegonun mükemmelliğe ulaşmaya çalışan ahlakî ve vicdanî yönü arasında benlik işlevlerini yerine getirmeye çalışan egonun, dürtüler üzerinde egemenlik kurma ve diğer taraftan da id, süperego ile gerçekliği bağdaştırma çabasına değinilir. Gelenekte ise benliğin parçaları olarak ifade edilebilecek id, ego ve süperegonun özellikle tasavvufi şiirlerde belirginleşen nefs, akıl ve gönül/kalp kavramları ile zikredildiği söylenebilir. Klasik Türk şiirinde dünyevî zevklerin peşinden giden, insanın var olma amacı ile uyuşamayan, mantıksız içgüdüleri kovalayan nefs, bu özellikleri ile aşağılanan ve eleştirilen bir unsur olarak karşımıza çıkar. Kendi istekleri doğrultusunda harekete geçen ve İlahî gerçekliğin farkında olmayan nefse karşı kalp/gönül ise insan-ı kâmil olma idealini gerçekleştirmeye çalıştığından doğru ve yanlışı özellikle tasavvufî öğretiler çerçevesinde belirleyen manevi bir yapı olarak takdim edilir. Diğer taraftan akıl, nefsin dürtülerini bastırmak, onun haz ilkesine karşı gerçeklik ilkesini devreye sokmak durumundadır. Ancak aklın, gönlün isteklerini de çevresel koşullar gereğince denetleyip düzenlemesi gerekmektedir. Bu noktada genellikle gönlün yanında tarafını alan divan şairleri gönlün arzuları üzerinde egemenlik kurmaya çalışan aklın karşısında bir konum alır. Onu gerçek anlamı bulma konusunda eksik ve aciz olarak tanımlar. Şairler, genel olarak akıl engelini aradan çıkarıp nefsi de saf dışı bırakmak sureti ile yalnızca gönülle hemhal olma isteklerini sıklıkla vurgular. Şairin iç dünyasına, insana ve hayata bakış açısına dair bilinçli veya bilinçaltı düzeyde çeşitli ipuçları sunan nefs, akıl, gönül ve onlarla bağıntılı kullanılan imgelerin id, ego ve süperego ile örtüşen anlam çerçevesini tespit, bu makalenin amacını oluşturmaktadır. Bu doğrultuda Freud’un teorik saptamaları esas alınarak Fuzûlî Divanı’ndaki nefs, akıl, gönül, kalp odağında çeşitli anlatım hususiyetleri ve kavramlar ele alınmış; yorumlanmaya çalışılmıştır. Fuzûlî’nin, özellikle tasavvufî fikirlerinin yansıması olan anlatımlarında, nefsin hoş karşılanamayacak isteklerini, aklın ise iyi ile kötüyü ayırt etme vasfını ön plana çıkardığı görülmektedir. Ancak sorgulayan ve engel çıkaran akla karşılık şair, mutlak güzelliğin tecelli aynası olan gönlün değerlerini öncelemiş; gönlü manevî ve ulvî bir konuma yerleştirmiştir. Çalışmamızda nefs, aklı, kalp ve gönül kavramlarının Fuzûlî Divanı’nda hangi bağlamlarda kullanıldığını belirlerken içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Söz konusu bu kavramlar, divanda fişleme yöntemi ile tasnif edildikten sonra, manzumelerin teması çerçevesinde şairin kavramlara yüklemiş olduğu anlamlar üzerinden genel bir değerlendirmeye gidilmiştir.Öğe Neşâtî Divânı’nda bir anlamsal sapma çeşidi olarak alışılmamış bağdaştırmalar(2020) Karaduman, RukenŞiir, dilin estetik kullanım özelliklerinin üst düzeyde tutulduğu edebî türlerin başında gelir. Şair, şiirdeki estetik yapıyı kurmak adına zengin imgeler, çeşitli söz oyunları ve günlük dil kullanımının dışına çıkan sözcük gruplarıyla yoğun bir anlatım sağlar. Özellikle, dil ögelerinin yeni bağdaştırmalar ve birleştirmeler yoluyla dizelere dökülmesi, şairlerin özgün ve güçlü anlatımlarında oldukça önemli bir yere sahiptir. Zira bağdaştırmalar, dilin anlatım olanaklarını artırarak okuyucu veya dinleyici üzerinde güçlü bir etki oluşturur. Günümüz dil ve edebiyat biliminin önemli bir çalışma konusu olan bu anlatım özelliklerini derinlemesine tetkik ise hem şaire hem de şiirdeki bilinç dışı ögelerin tespitine dair farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Edebî eserler içerisinde şiir, düzyazıdan daha özel bir yapı arz eder. Bu yapının tam olarak anlaşılması için, alışılmamış bağdaştırma örneklerinin incelenmesi; metnin derin yapısına dair ipuçlarına ulaşma ve metnin anlam çerçevesini tam olarak belirleme adına oldukça önemlidir. Sınırları zorlayarak kendini var eden bir yapı olan alışılmamış bağdaştırmalar, divan şiirinde daha çok terkipler biçiminde karşımıza çıkar. Özellikle Sebk-i Hindî şiirlerinde vazgeçilmez bir yeri olan terkipler, bu tarzın ilk örneklerini sunan Neşâtî'nin şiirlerinde de sıkça kullanılmıştır. Şairin anlatım gücünü ve şiir dilinin özelliklerini gösteren terkiplerde hâsıl olan alışılmamış bağdaştırmalar, bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Neşâtî Divanı’ndaki alışılmamış bağdaştırmalar incelenirken metaforlar, somutsoyut anlatımlar, zıt kavramların yarattığı denge ve sözcüklerin duygu değerlerinden hareketle ortaya konan farklı simgesel ifadeler çerçevesinde bir değerlendirme yapılmış; çalışmamızdaki başlıklar bu şekildeki tasniflerden yola çıkılarak belirlenmiştir.Öğe Platon’un İdealar Âlemi Teorisi ile Divan Şiirindeki Bazı Anlatıların Benzerlikleri(2023) Karaduman, Ruken; Erzen, Mehmet HalilAntik Yunan filozoflarından Platon, düşünce tarihinde oldukça önemli bir yere sahiptir. O, kendisinden sonraki birçok düşünürü derinden etkilemiş ve düşünce hareketlerinden bazılarının temellerini atmıştır. Platon’un ahlak, estetik, metafizik gibi alanlardaki görüşleri arasında geliştirdiği en dikkat çekici teorilerinden biri olan idealar teorisinde, orijinalin yani hakikatin yansıması olarak idealardan söz edilir. İdealar kuramına göre nesneler (görüngüler) ve idealar şeklinde iki farklı dünya vardır. Bedensel varlığı nesneler dünyasında yer alan insanın sahip olduğu zannına kapıldığı bilgiler birer doksa (sanı)dan başka bir şey değildir. Gerçek bilgi ancak idealar âlemine aittir. Nitekim idea; gerçek, kalıcı, sürekli ve değişmez olandır. Nesneler ise ideanın sûretinden başka bir şey değildir. Bu teorideki özellikle zaman ve mekândan bağımsız, fiziksel dünyanın ötesinde ancak bu dünya ile sıkı biçimde bağlantılı bir dünya olarak ideaların izahı, tasavvuf düşüncesiyle ve divan şiirindeki bazı metaforlar ile çeşitli noktalarda benzerlikler göstermektedir. Bilhassa Platon’un mağara alegorisinin tasavvufi okumalara imkân sunan anlatım özellikleri çağrışımın niteliğini artırmaktadır. Bu benzerliklerdeki esas nokta tasavvuftaki tecelli anlayışına paralel biçimde ideanın doğruluk, güzellik ve iyiliğin aslı kabul edilirken dünyadaki nesnelerin ise ideaların yansımaları olduğu fikridir. Buradan hareketle çalışmamızda, idealar kuramı klasik Türk şiiri bağlamında ele alınmakta; Platon’un idealar âlemi ve ilgili görüşlerinin bilhassa tasavvufi şiirlere koşut yönleri üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda Divan şairlerinin nesneler dünyası üzerine söylemlerinde sıklıkla kullandıkları rüya, ayna, fânûs-ı hayâl, zıll-ı hayâl, serab gibi motiflerin idealar kuramındaki düşünüş şekilleri ile ortaklıkları dikkat çeker. Ancak bu çalışmada tasavvufî düşünüş şekillerinin eski Yunan felsefesinden ne kadar ve nasıl etkilendiğini ortaya koymaktan ziyade divan şiirindeki bazı anlatımlara farklı bir çerçeveden bakmak amaçlanmıştır.Öğe Vâmık u Azrâ Mesnevisinde Kimlikleri Temsil Eden Sembolik Bir Değer Olarak Kahraman İsimleri(2021) Karaduman, RukenOlay çevresinde gelişen bazı edebi metinlerde kahraman isimleri; onların mizaçları, fiziksel özellikleri, uyandırdıkları duygular, okurun beklentileri veya yazarın ideolojik tercihleri gibi esaslara göre belirlenmektedir. Eserin izlek ve mesajına uygun tasarlanan bu isimler, tasarının bir parçası olarak kurguyu çeşitli yönlerden destekler; okura, kahramanları henüz tanımadan onların isimleri aracılığı ile bazı ön bilgiler aktarır. Ayrıca verilmek istenen mesajları kuvvetlendirir, kahramanın karakterizasyonunu pekiştirerek eserin çağrışım özelliklerini zenginleştirir. XVI. yüzyılın ünlü mesnevi şairi Lâmi’î Çelebi’nin Vâmık u Azrâ adlı mesnevisi de eserdeki kahraman isimlerinin, betimlenen kimliklerle ilgili sembolik bir değer taşıması yönüyle dikkat çekmektedir. Vâmık u Azrâ’da kahramanlar, müellifin ve toplumun beklentilerine uygun eylem ve özellikleri ile genel birer tip portresi çizer. İsimler ise zihinlerde hemen tüm mesnevi kahramanlarına dair oluşan genel tip özelliklerini çerçeveler. Lâmi’î Çelebi, eserinde vermek istediği iletiler doğrultusunda kişiler ve eylemler tasarlayıp isimleri aracılığıyla da kahramanları ve onların edimlerini yönlendirir ve kuşatır. Bu çalışmada, kahraman isimlerinin Vâmık u Azrâ mesnevisindeki işlevleri ile eserin alt metninde verilmek istenen mesajlara katkısı üzerinde durulmaktadır. Çalışmanın amacı, kahraman isimlerinin birer sembol olarak yapı ve işlevlerini inceleyip mesnevideki isim seçimlerinin rolünü tanımlamaktır.