Tarih Bölümü Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Bir Tescil İki Şahsiyet (Bey Böyrek ve Abdulvehhab Gazi)(Bayburt Üniversitesi Yayınları, 2019) Özdemir, GaziBayburt il merkezine 2 km uzaklıkta bulunan Erenli köyü, Osmanlı Devleti idari yapısı içinde Duduzar adıyla köy statüsündeydi. Bugün bu mahal, iki tarihi şahsiyete ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan ilki Bey Böyrek, İkincisi ise Abdulvehhâb Gazi'dir. Erzurum Kültür Varlıklarım Koruma Kurulu tarafından 08.02.2007 tarih, 515 sayılı karar ile kültür varlıklarının tescili sırasında Abdulvehhâb Gazi (Bey Böyrek) şeklinde, iki farklı tarihi şahsiyet, bir şahsiyetmiş gibi kayıt altına almdı. Bu durum, araştırmacılar için ciddi problemleri beraberinde getirdi. Bu bildiride Abdulvehhâb Gazi ve Bey Böyrek'in iki ayrı tarihi şahsiyet olduğu, tescildeki hatanın kaynağı; Bey Böyrek ve Abdulvehhâb Gazi'nin Osmanlı Devleti ile günümüzdeki durumlarının ortaya konulması hedeflendi. Bu bildiride nitel araştırma yöntemi, tarihi doküman incelemesi tekniği kullanıldı. Veriler, Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'ndeki konu ile ilgili belgelerden; alanda hazırlanmış araştırma ve derleme eserlerden toplandı. Elde edilen bulgular içerik analizi yöntemiyle değerlendirildi. Sonuç olarak Bey Böyrek ve Abdulvehhâb Gazi'nin iki farklı tarihi şahsiyet olduğu bu bağlamda ilgili kurumların tescilde ve mekân bilgilendirmesinde kullanılan Abdulvehhâb Gazi(Bey Böyrek) ifadesinin yanlış olduğu sonucuna varıldı. Ayrıca Erenli köyündeki Türbe'nin, Abdulvehhâb Gazi'nin makamı; türbenin dışmda bulunan mezarın da Bey Böyrek'e ait mezar olabileceği kanaatine varıldı. Öneri olarak tescilde ve dokümanlarda yer alan Abdulvehhâb Gazi(Bey Böyrek) ifadesinin Abdulvehhâb Gazi ve Bey Böyrek şeklinde düzeltmesi, Bey Böyrek'e ait soyut kültürü maddi kültüre dönüştürecek adımların atılması için proje yapılması tavsiye edildi.Öğe Bayburt Ulu Camii (Cami-i Kebir)’nin 18. Yüzyılda İnsan Kaynakları Yönetimi(Gece Kitaplığı, 2019) Özdemir, GaziKurumların işleyişinde insan kaynakları yönetimi önemli rol üstlenir. Çünkü kuramların verimliliği ve sürdürebilirliği insan kaynaklarının doğru yönetilmesiyle anlam kazanır. İnsan kaynakları yönetimi ile iş gücünü seçme, çalışma koşullarını belirleme ve ücretlendirme biçimleri belirlenir. Osmanlı Devleti’ndeki uygulamalar ekseninde Türkiye’de 1950’lerde başlayan insan kaynakları yönetimi araştırmalarına16 tarihi açıdan katkı sağlamak amacıyla araştırma konusu Bayburt’taki Ulu Camii insan kaynakları yönetimi seçildi. Ulu Camii’nin çalışma esaslarını, çalışma koşullarını, iş gücü dağılımını ve ücretlendirmelerini tespit etmek üzere Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi ile Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde yer alan kayıtlardan ve akademik yayınlardan yararlanıldı. Buradan elde edilen verilerden veri setleri oluşturuldu. Ulu Camii’nin arşivlerde vakfiyesine ulaşılamaması araştırmanın sınırlılığını oluşturdu. Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde yer alan kayıtlardan yararlanılarak ve ipuçları takip edilerek bu sınırlılık kısmen aşılmaya çalışıldı. Özellikle Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde yer alan Hurufat Defterlerindeki veriler bu sınırlılığın aşılmasında önemli katkı sağladı. Böylece Ulu Camii’nin çalışma koşulları, iç kontrol ve iç denetim sistemleri, dış kontrol ve dış denetim sistemleri, personel ve personel seçimi, ücretlendirme biçimi ortaya konuldu. Çalışmanın zamanı verilerin yoğun olduğu 18. yüzyıl ile sınırlandırıldı. Araştırmada nitel araştırma yöntemi ve tarihi doküman incelemesi tekniği kullanıldı. Ayrıca verilerin anlamlandırılması amacıyla saha araştırması da yapıldı. 1202-1225 yılları arasında Erzurum Meliki Muğisiddin Tuğrulşah tarafından yaptırılan Ulu Camii, Selçuklular’dan başlayarak sırasıyla İlhanlılar, Celâyirliler, Eratnaoğulları, Kadı Burhaneddin, Karakoyunlular, Akkoyunlular ile Safeviler yönetiminde ibadethane ve yaygın eğitim kurumu olarak hizmet verdi. Yavuz Sultan Selim’in 1514’te Çaldıran Savaşı dönüşünde Bayburt’un alınmasıyla Osmanlı Devleti kurumları içinde vakıf karakterine sahip olarak varlığını sürdürdü. Günümüzde Ulu Camii’ye ait bir vakfiye bulunmamasına rağmen Osmanlı Devleti arşiv kayıtlarında yer alan bilgiler, Ulu Camii’nin bir vakfiyesinin olduğuna işaret etmektedir. Bu durum Muğisiddin Tuğrulşah’ın camiyi yaptırdıktan sonra kurumsal hizmetlerin verilebilmesi için personel kadrolarını oluşturduğunu, bu personel giderleri için de gelir kaynakları vakfettiğini ortaya koymaktadır. 18. yüzyılda insan kaynakları yönetiminin vakfiyede yer alan esaslar doğrultusunda işletildiği ve buna göre yönetim alanında mütevelli, nazır, mutasarrıf ve cabi; ibadet ve eğitim alanında imam, hatip, müezzin, temcîdhân, sermahfil, ‘aşırhân, mu‘arrif, devirhân, cüzhân ve fetihhan; yardımcı hizmetler alanında ferraş ve türbedâr kadrolarının bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bütün bu kadrolarda görev yapan personelin görev tanımları, atama esasları ve ücretleri berat kayıtlarından tespit edilebilmektedir. Ulu Camii’de hizmet veren on altı kadroda personel istihdamında en belirleyici özelliğin babadan oğula geçen bir sistem dâhilinde yürütüldüğü, aksi durumda Bayburt kadısının teklifi ve sultanın onayıyla ilgili kadroya uygun birinin atamasının yapıldığı görülmektedir. Ulu Camii’nin önemli bir istihdam ve saygınlık kazandırma potansiyeline sahip olduğu kadrolara müşterek atamalardan ve dışarıdan atanma müdahalelerinden anlaşılmaktadır. Zira kadroda atanma hakkı elde eden kişinin kendinden sonraki gelecek nesline de görev alma hakkı sağlaması bu durumu anlaşılır kılmaktadır. Kadro atamalarında usulsüzlük yapıldığı, şikâyet veya başka sebeplerle tespit edildiğinde soruşturma başlatıldığı, hem taşrada hem de merkezde inceleme yapıldığı ve bu işlemlerin sonucuna göre de hak sahibi olmayanın görevine son verildiği, hak sahibi olanın da göreve atamasının yapıldığı anlaşılmaktadır. Kadrolara atanan personelin görev sürelerinin personelin görevden çekilmesi, azli, ölümü ya da sultan değişikliğiyle sona erdiği anlaşılmaktadır. Ulu Camii’de nazırın iç kontrol ve Bayburt kadısının ise dış kontrol işlemlerini yürütmesi; kurumun işleyişinin şeffaf, hesap verilebilir ve hukuk çerçevesinde yürütüldüğünü ortaya koymaktadır. 18. yüzyılda Ulu Camii’nin ibadethane ve yaygın eğitim kurumu olarak Bayburt’ta hizmet verdiği ve yaşayan bireylere istihdam imkanı oluşturduğu anlaşılmaktadır.Öğe Bayburt Kalesi ve XVIII. Yüzyıldaki İnsan Kaynakları Yönetimi(Bayburt Üniversitesi Yayınları, 2019) Özdemir, GaziOsmanlı Devleti, 1473 yılında Otlukbeli Savaşı ile Akkoyunlu Devleti’ni yenilgiye uğrattı. Otorite boşluğundan yararlanıp Anadolu’da egemenlik alanını genişletmek isteyen Şah İsmail Bayburt üzerine seferler düzenlemeye başladı. Akkoyunlu beylerinden olan Bayburtlu Ferruhşad Bey, Safaviler’e karşı Şehzade Selim ile birlikte 1501-1514 yılları arasında mücadele verdi25. Yavuz Sultan Selim (1512-1520), sultan olduktan sonra Çaldıran Seferi’ni düzenledi26. Sefer dönüşü Bayburt üzerine kuvvet gönderdi. Şah İsmail’in emirlerinden Kara Maksudî Sultanî tarafından korunan Bayburt Kalesi’ni Yanya Sancakbeyi Mustafa Bey ile Trabzon Sancakbeyi Bıyıklı Mehmed Bey, Ekim 1514’te fethetti27. Bayburt, 23 Ekim 1514’te sancak haline getirildi. Bıyıklı Mehmed Paşa’nın yönetimindeki Bayburt’a, Erzincan, Erzurum ve Trabzon bağlandı28. Özellikle Osmanlı Devleti’nin doğu seferleri sırasında Bayburt’un ve Bayburt Kalesi’nin stratejik önemi daha da arttı. Irakeyn Seferi (1533-35) sırasında Kanuni Sultan Süleyman tarafından bir dizi tedbir alındı. Bayburt Kalesi’nde 1541 yılında ciddi bir onarım gerçekleştirildi29. Şah Tahmasb tarafından Anadolu üzerine saldırı düzenlenmesi Bayburt Kalesi’nin İran tarafından olan saldırılardaki önemini bir kere daha ortaya koydu30. Erzurum Beylerbeyliği’nin kurulmasıyla birlikte Bayburt önce sancak daha sonra da kaza statüsünde bu vilayete bağlandı31. Bu dönemde Erzurum beylerbeylik merkezi olmuş olmasına rağmen başlangıçta beylerbeyinin ikamet edemeyeceği kadar harap olmasından dolayı 1548 yılına kadar beylerbeyleri Bayburt’ta ikamet etti. O zamanlarda Bayburt, Kalesi ile mamur şehir olma özelliğiyle çevre illere göre daha öndeydi. Sultan III. Murad zamanında 1574’te tamir edilen kalenin sürekli bakımı için Everek (bugünkü Örence köyü), Kopuz ve Lüsünk-ü Süfla(Aşağı Lüsünk) halkı vergilerine karşılık görevlendirildiler. XVIII. yüzyılda Bayburt’un sancak statüsü devam etti. Uzun müddet ehemmiyetini muhafaza eden Bayburt Kalesi, 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında büyük ölçüde tahrip oldu. 1967 ve 1980 yıllarında bazı kısımları tamir edildi32. 2018 yılında başlayan resterasyon faaliyetleriyle Kale’nin tarihi dokusunu gün yüzüne çıkarılmaya başlandı. Buraya kadar Bayburt Kalesi’nin kısa tarihi üzerinde duruldu. Bu kısımdan sonra Bayburt Kalesi’nin fiziksel özellikleri ile insan kaynakları yönetimi irdelendi.Öğe Bayburt Üniversitesi Öğrencilerinin Osmanlı Türkçesi Algıları(2017) Elban, Mehmet; Özdemir, GaziBu araştırmanın amacı Bayburt Üniversitesi öğrencilerinin Osmanlı Türkçesi algılarını incelemektir. Araştırmanın yöntemi tarama (survey) çalışmadır. Araştırmanın çalışma evreni Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi ve İDKAB (İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği) bölümü öğrencilerinden oluşmaktadır. Araştırmada herhangi bir örnekleme gidilmemiş, çalışma evreninin tamamına ulaşılmaya çalışılmıştır. Böylelikle araştırma evrenini oluşturan 478 öğrenci, araştırmaya dâhil edilmiştir. Araştırmanın veri toplama aracı ise 4’ü öğrencilerin demografik bilgilerini, 12’si öğrencilerin Osmanlı Türkçesi algılarını ölçmeye dönük oluşturulan bir ankettir. Verilerin analizinde ise betimsel istatistik, t testi ve varyans analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda öğrencilerin Osmanlı Türkçesinin Türkçe bir dil olduğu, Arapça bir dil olmadığı konusunda kararsız oldukları saptanmıştır. Öğrenciler, yalnızca Osmanlı Türkçesinin Arapça ve Farsça dillerinin konuşulmasındaki ilişkiselliğine doğru bir görüş bildirerek bu ifadeye “Katılmıyorum” düzeyinde görüş ifade etmişlerdir. Başka bir ifadeyle Arap ve Fars dillerinin konuşulması ile Osmanlı Türkçesi arasında bir ilişki öğrenciler tarafından görülmemiştir. Öğrencilerin önceki bilgileri, Osmanlı Türkçesi dersini almalarının ve okudukları bölümlerin Osmanlı Türkçesi algılarını etkileyen bir değişken olduğu bulgulanmıştır. Osmanlı Türkçesi hakkında daha önce bilgilendirilen öğrencilerin ve Osmanlı Türkçesi dersini alan öğrencilerin Osmanlı Türkçesi algılarının manidar düzeyde olumlu olarak farklılaştığı tespit edilmiştir. Ayrıca Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği, Türkçe eğitimi ile Tarih bölümü öğrencilerinin Osmanlı Türkçesi algılarının diğer tüm bölümlere göre istatistiksel düzeyde olumlu olarak farlılık oluşturduğu araştırmada elde edilen diğer bir önemli sonuçtur.Öğe Akçaabat Kazası Köylerinde Yaygın Eğitim Kurumu Olarak Camiler (18. Yüzyıl)(Gümüşhane Üniversitesi, 2019) Özdemir, GaziOsmanlı Devleti idari teşkilatlanması içinde Akçaabat kazası, Akçaabat ve Yomra idari yapılarının birleşmesiyle oluşuyordu. Trabzon Rum İmparatorluğunun Osmanlı Devleti’ne katılmasıyla birlikte başlayan İslamlaşma süreci XVIII. yüzyıl kadar hayli artmıştı. Böylece Müslüman nüfusa İslam’ın öğretim ve eğitim hizmetlerini verecek kurumlara ihtiyacı arttı. Bu sebeple Akçaabat kazası köylerindeki yaygın eğitim kurumları ve bu kurumların işleyişi araştırma problemi seçildi. Akçaabat kazası köylerindeki camilerin kuruluşları, yerlerinin seçilişi, bu esnadaki devlet ve toplum arasındaki etkileşimi ve bu kurumların sürdürebilirlikleri için izlenen yollar üzerine araştırma tasarlandı. XVIII. yüzyıl sınırlı ve merkez dışındaki yerleşim yerleri kapsamı oluşturdu. Araştırmada nitel araştırma yöntemi-tarihi doküman incelemesi kullanıldı. Araştırma Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde yer alan hurufat defterleri esas alındı. Yine çalışmanın geçerliliğini ve güvenirliği arttırmak amacıyla Başbakanlık Osmanlı Arşivi Genel Müdürlüğü Arşivi ile araştırma ve diğer kaynaklardan yararlanıldı. Araştırmanın sınırlılığını tarihi belgelerdeki dönemsel eksiklikler ve olaylar arasındaki kopukluklar oluşturdu. Sonuç olarak Akçaabat köylerindeki yaygın eğitim kurumlarının hızlı biçimde yaygınlaştığı ve hizmet verdiği bu bağlamda yaygın eğitim kurumu olarak faaliyet gösteren 94 caminin olduğu ve işleyişinin belirli kurallar dâhilinde gerçekleştiği tespit edildi.